Türkiye, etno-kültürel bileşimi bakımından bir mozaik ise eğer, onun en nadide parçalarından birinin Hatay olduğuna kuşku yok. Biraz romantizmle, Hataylılık kültüründen, kimliğinden söz edebiliriz. Farklı dinlerden ve etnik kökenlerden insanlar, Hatay’da birarada yaşıyorlar. Kimi gerilimlerle, ayrışmalarla... ama neticede şu veya bu şekilde birarada yaşıyorlar. Şu veya bu şekilde, bir hoşgörü geleneği var. Elinizdeki kitapta görüşleri aktarılan bir Nusayri Alevi’nin deyişiyle: Gavur lafı falan geçmez buralarda... Fulya Doğruel’in çalışması, bu birarada yaşama kültürünü, Antakya ve Samandağ’daki Alevi Nusayri, Arap Hıristiyan ve Ermeni toplulukları örneğinde inceliyor. Uzun süreli ve yakın ilişkileri içinde dinsel ritüelleri arasında bile etkileşimler yaşanan bu toplulukların, iş hayatlarında, boş zamanlarında, toplumsal bağlarında, dinsel pratiklerinde, politik ilgilerinde kendilerini, birbirlerini ve başka toplulukları nasıl algıladıklarına; Türkiye’deki konumlarını nasıl yorumladıklarına; laik-modern bir Türk vatandaşlığı kimliğiyle nasıl özdeşleştiklerine bakıyor. Birarada yaşamanın, hoşgörünün şu veya bu şekilde si de önemli... Hatay’daki topluluklararası iyi ilişkilerin özgül koşullarını, maddi dinamiklerini de görüyoruz bu kitapta. Aynı zamanda, bu iyiliği kırılganlaştıran riskleri de...