J. J. Rousseau, Toplumsal Sözleşme kitabına, İnsan hür doğdu; fakat şimdi her yerde zincirler içinde. Bunu meşrulaştıran şey nedir? sualiyle başlamıştı. Tarihçi olarak biz, el-cevap: Medeniyet diyoruz. Devlet dahi medeniyet sayesinde ortaya çıkmıştır. Medeniyet, bilebildiğimiz kadarıyla, yaklaşık on bin yıl önce sisler içinde ortaya çıkmaya başladı ve esaret zincirleri de işte o zaman oluşmaya başladı. Yeryüzünde yüzbinlerce yıl vahşi ve fakat hür yaşayan insanlık, o zamandan beri farkına varmadığı bir köle statüsü içinde yaşıyor. Takdir edersiniz ki bu çok büyük ve çok yönlü bir bahis. Meselâ, bize göre devletler bir sosyal kontratla değil, tegallüble kurulur. Belki İsviçre kantonları gibi çok küçük ölçekli ve çok özel şartlar altında birtakım içtimaî mukâvele lerden bahsetmek mümkündür. Yahut, isterseniz, Magna Carta dahi bir içtimaî mukaveledir diyebilirsiniz. Amma, ekseriya isim müsemmâya (isimlendirilen şeye) delâlet etmez. Medeniyet tabiri birçok açıdan ele alınabilir. Sözgelişi, medeniyetin bugünkü seviyesi sebebiyle, çağdaş teknolojik gelişmelerin ördüğü zincirler, yeryüzündeki insânî şartları eskisinden çok daha koyu, fakat hissedilmeyen yeni bir kölelik biçimine dönüştürebilir. Medeniyetin paradoksal gerçeği, kolaylaştırarak köleleştirmektir. Eskiden akd kölesi, rakabe kölesi, azatlı kölelik filan vardı: Medeniyetin sunduğu konfor ile ruhu köleleşen insan ise, gönüllü köledir; azat kabul etmez...

Benzer Kitaplar