Dinlediğim en etkileyici şey... Müthiş bir güç, kendine özgü bir erk. -Aldous Huxley, Krishnamurti’nin bir sohbeti hakkında- Üç bölümden oluşan bu kitap, Krishnamurti’nin öğretisinin alışılmamış yönlerini içermektedir. İlk bölüm, insanlığın binlerce yıldır kaos ve sefalet içindeki yaşantısının sebeplerini irdeler. Ana sebep olarak aydınlığa kavuşturulan etken, her biri ayrılık, korku ve çatışkı üreten ırk ve ulus, din ve ideoloji tarafından derinden koşullandırılmış olan zihnin parçalanışıdır. Krishnamurti, bilinç ile ilgili fikirler ve kuramlar ile hiç ilgilenmemiştir, ancak psişenin, yani kişinin varlığının bizzat özünün anlık koşulunu doğrudan anlamak peşindedir. Her tür kuram, felsefe ve dinsel inanç, bu dolaysızlığı yadsıyan birer soyutlayıştır. Kitabın ikinci bölümünde Krishnamurti zihnin sürekli olarak düşünmek ile meşgul olduğuna ve bu yüzden kendi özündeki koşullanmamış özgürlük ile bağının koptuğuna dikkat çekmektedir; düşünüş sürecinden zihin zamana bağlıdır ve boşluk da, kimlik şeklinde daralmıştır. Zihin düşünmekten özgürleştiğinde, geniş bir uzayı kaplar ve zamanın anlamı değişir. Zihin, aydınlık içeren bişr hale girer ve sevginin ne olduğunu bilir. Üçüncü bölüm, Hakikatten emin olmak ve Krishnamurti’nin öğretilerinin hakikat olduğunu bilmek olanaklı mıdır? sorusunu irdeler. Bilimsel bir sorgulayışta, her öneri doğru veya yanlış olmak tehlikesini taşımak durumundadır. İnsan bu bıçak sırtı yolda ilerleyebilmek için tüm psikolojik güvenliklerinden sıyrılmak ve tehliklere karşı tetikte olmak durumundadır. İkinci diyalogda önemli bir noktaya gelinir: Siz dünyasınız ve dünya sizdir ifadesi aydınlatıldıktan sonra, şefkat sözcüğü yeni bir anlam kazanır. J. Krishnamurti (1895 - 1986) birçok kitap yazmış olan dünyaca ünlü bir ruhsal öğretmendir. Mesajını elli yılı aşkın bir süre boyunca dünyanın her yanındaki insanlar ile paylaşmıştır.