Hz. Peygamber’in hayatını objektif değerlendirmelerle incelediğimizde, o karşımıza hem bir insan hem de bir peygamber olarak çıkmaktadır. Hastalanması, yaşadığı acılar karşısında üzülmesi ve zaman zaman ağlaması, mutluluk anında gülümsemesi, acıkması, susaması gibi halleri insanlığının; her türlü durum karşısında sabır, sebat, metanet, kararlılık, cesaret ve hikmetle hareket etmesi ise peygamberliğinin neticesidir. Yüce Allah’ın insanlara, aralarından birini peygamber olarak seçerek göndermesinin ardındaki hikmet de budur. Bununla, gönderdiği peygamberin insanlara örnek olması ve ne yapacaklarını bizzat göstermesi amaçlanmıştır. O, gerçekten de Yüce Allah’ın kendisine yüklediği vazifeyi hakkıyla yerine getirdi. Allah’ın dinini insanlara tebliğ etti, onları tevhid inancına davet etti. İnsanları çağırdığı hakikatleri, bizzat yaşayarak öğretti. Onun örnekliği sayesinde, adına cahiliyye dönemi denilen tarihin en karanlık döneminde yaşayan insanlar, adına asr-ı saadet denilen tarihin en aydınlık döneminde yaşamaya başladılar. Onun aydınlattığı tevhid ışığı günümüze kadar aydınlatmaya devam etmektedir. Buna rağmen ümmetinin, onu örnek alma noktasında sıkıntılar yaşadığı da bir hakikattir. Ümmetin bu karanlık günleri atlatmasının bir tek çaresi vardır: Yeniden onu örnek almak ve bu örnekliğe göre, kardeşlik, paylaşım ve sevgi iklimini yeniden canlandırmak...