Tüm insanlarda ortak olanı, hiçbir zaman eksik olmayan fenomenleri insanın varlık koşullarından hareket ederek ortaya çıkarmak insan felsefesinin, felsefi antropolojinin görevidir, “insan nedir?” temel sorusu etrafında insani hayatı oluş halinde, biyopsişik bütün içinde ele alarak ve varlık dünyasının tüm katmanlarının insan denilen varlık alanında taşındığını bilerek onu kendine özgü fenomenler temelinde araştırmak T. Mengüşoğlu’nun başlıca uğraşısı olmuştur. Mengüşoğlu insanın varlık koşulları olarak belirlediği fenomenleri şu şekilde sıralar: Bilen, değerleri duyan, tavır takınan, önceden gören, önceden belirleyen, isteyen, öz-gür, tarihsel, ideleştiren, kendisini bir şeye veren, çalışan, eğiten ve eğitilen, devlet kuran, inanan, sanatın yaratıcısı, konuşan, biyopsişik bir varlık olarak insan. Bu şe-kilde sadece insanın varlık alanlarından, öğelerinden yola çıkan insan felsefesi onun kozmostaki yerini gene ona özgü fenomenler dâhilinde araştırır ki ontolojik temellere dayanan antropolojinin başlangıçları Kant’a dek uzanır. İnsan felsefesini sadece soyut bir bilgi teorisi için değil, hayata yansıyan, hayatla ili-şiği olan, gücü ve etkinliği artıran bir bilgi, bir hayat aktivitesi olarak değerlendiren Mengüşoğlu için bu felsefe aynı zamanda ontogenetiktir. Yani dünyamız ve insan kozmik bir varlığın parçasıdır ve bu kozmik varlığın bütününün etkilerinin dışında değildir. O bu düşüncelerini ağırlıklı olarak Darwin, Uexküll, Gehlen, Kant, Nietzsche, Dilthey, Hartmann ve Scheler’in görüşleri ve tartışmaları etrafında geliştirir.