Hadisleri anlama ve yorumlamaya yönelik disiplinlerden ikisi hiç şüphesiz fıkıh ve tasavvuftur. Fıkıh, dış/zâhir hayatımızla; tasavvuf, iç/bâtın deneyimlerimizle ilgilenmektedir. Her iki yönelişin hem amaçları hem de kullandıkları terminoloji farklıdır. Fıkhî yöneliş hadisleri dilsel ve hukuksal bir metin olarak gördüğü için kullandığı terminoloji de ona uygun olarak ortaya çıkmıştır. Tasavvufî yöneliş ise hadislere işarî ve batınî açıdan yaklaştığı için kullandığı terminoloji de ona uygun olarak oluşmuştur. Fıkhî yönelişte bu durum lafzın delâletleriyle ve lafzı açıklık-kapalılık bakımından gösteren kavramlarla ayrıntılı bir şekilde ifade edilirken; tasavvufî yönelişte mezkûr içsel durum hakikat, hikmet, bâtın, sırr gibi kavramlarla ve sade bir şekilde ifade edilmiştir. Fıkhî yönelişte metin-olgu arasındaki ilişki daha ziyade metinden yola çıkılarak oluşturulurken; tasavvufî yönelişte metin-olgu arasındaki ilişki anlayanın tecrübesinin de dahil olduğu karşılıklı etkileşim ve inşaya dayanmaktadır. Bundan dolayıdır ki, tasavvufî şerhler anlamın kendisinden ziyade anlamın hikmeti, nedeni üzerinde durmuşlardır. Özellikle Hakim et-Tirmizî’nin Nevâdiru’l-usûl ve Kitâbu’l-menhiyyât adlı eserinde bunun bol örnekleri bulunmaktadır. Diğer şerhlere nazaran tasavvufî şerhlerde lafzın bizzat kendisini anlamanın yanında anlayan öznenin psikolojik aktivitesi de metne katılmıştır.