Sanatın ölümü, sanatın eserin somut boyutuna erişememesinden kaynaklanıyorsa, o zaman çağımızda sanatın krizi, aslında, şiirin, poiesis’in krizidir. Poiesis, şiir, burada diğer sanatlar arasında bir sanat anlamına gelmez, insanın yapıp etmesinin, üretime yönelik iş görmenin adıdır. Sanatsal yapıp etme, bunun ayrıcalıklı bir örneğinden ibaret olup bugün dünya çapında gücünü teknoloji ve sanayi üretimi yoluyla sergiliyor gibidir. Burada sanatın yazgısı hakkındaki soru, bütün insani poiesis alanının, bir bütün olarak üretim eyleminin, başlangıcı açısından sorgulandığı bir alanla ilgilidir. Bugün, bu üretime yönelik yapıp etme (iş biçiminde), yeryüzünün her yerinde, insanın praksis, yani maddi yaşamın üretimi üzerinden anlaşılan konumunu belirler. Tam da insan poiesis’in bu yabancılaşmış özü içinde yer aldığı ve “gerek bedensel gerek entelektüel çalışmada aşağılayıcı iş bölümü” deneyimini yaşadığı için, Marx’ın insanlık durumu ve insanlık tarihi hakkındaki düşüncesi olanca güncelliğini korur. Öyleyse, poiesis, şiir, ne anlama geliyor? İnsanın yeryüzünde şiirsel, yani üretime yönelikbir konumunun olması ne demek?.. İnsanın dünyada şiirsel bir konumu vardır, çünkü insana kendi dünyasının özgün alanını kuran, poiesis’tir. Yalnızca şiirsel epokhe’de dünyadaki varlığını kendi temel durumu olarak yaşadığından, eylemi ve varlığı için bir dünya açılır. Yalnızca en tekinsiz güce varlık kazandırma sahip olduğu için, praksis, özgür ve istemli etkinlik gücüne sahiptir. İnsan, yalnızca şiir ediminde daha özgün bir zamansal boyuta ulaştığı için tarihsel bir varlıktır; başka bir deyişle, her an geçmiş ve geleceği ile karşı karşıyadır... O halde, sanat armağanı en özgün armağandır, çünkü insanın özgün yerinin armağanıdır, kökendeki yerinden armağandır.