Yaşadığım alacakaranlık hayatın zihnimde ve ruhumda oluşturduğu esrarengiz haritalar, sürekli bir yurt arayışına zorladı beni. Gizli ülkem ütopya/simeranya olmasa ne yaparım ben? Belki her insanda farklı sebep ve gerekçelerle az veya çok vardır, bu duygu. Yedekte de olsa, sığınılacak bir yuva. Bir anlamda bu, insanın kendi içine dalması gibidir. Zaten hayal hanesinin duvarları, çeperleri olmaz ki. Benlik kaygılarından veya kimlik/aidiyet sorunlarından da kaynaklanan bir yedek mekan tasarısı belki de... Katı gerçekliğin, gerçeklikle bulaşmış örtülü ve hatta yalancı bir dünyanın oyuncularıyız. Oyun oynuyoruz, oyun oynuyorlar, oyuna geliyoruz. Sonra fark ediyoruz ama kendimizi kurtaramıyoruz. Kaçışımız belki de sahte bir oyunu bozma girişimidir; bir nevi oyunbozanlık... Anne ve babanın bazen çok yanlış olabilen eğitim güdülemesi, bir oyunsa; bundan kaçan çocuk haklı bir oyunbozanlık göstermiş olmaz mı?