“Siyasi iktidarın, istikrar ve sürekliliğini koruyabilmesi için hukuk devleti olarak örgütlenmesinin önemli bir ideolojik işlevi vardır. Erkek egemen ve sınıflı toplum yapısının biçimlendirdiği siyasi iktidar alanı ve iktidardan masun olduğu var sayılan özel alan, hukuk devletinin kurucu rolü aracılığıyla gayri şahsi bir düzenin parçaları olarak tahayyül edilir. Başta toplumsal cinsiyet ve kapitalist üretim tarzından kaynaklananlar olmak üzere, her türlü baskı ve sömürü ilişkisinden soyutlanmış eşit hukuki öznelerin, soyut normlar vasıtasıyla özgürce hukuki ilişkilere girdiği bu kurgusal düzende iktidar görünmez olur. Hukuk devleti ilkesinin bu ideolojik işlevi karşısında, devlet ve hukukun hiçbir zaman tarafsız ya da nesnel olmadığı ve olamayacağına dair saptama önem taşır.” Berke Özenç, Hukuk Devleti: Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi’nde soyut normlar vasıtasıyla tarif edilen sosyal ve siyasal ilişkiler yerine somut güç mücadelelerinin biçimlendirdiği bir süreç olarak hukuk ve devlet ilişkisini ele alıyor. Ete kemiğe bürünmüş insanlarla, fiziki ve siyasi mücadelelerin şekillendirdiği hak alma süreçlerini ve bu süreçlerin nasıl tanzim edildiğini tartışıyor. Dolayısıyla soyutluk dünyasına ihraç edilip insanların hayatları üzerindeki etkisi görünmez kılınan hukuki süreçlerin, maddi bir zeminde somut insanların hayatına nasıl etki ettiğini ve somut siyasal sonuçlar ürettiğini tarihsel bir çerçeve içinde inceliyor. Hukuk Devleti: Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi hukukun maddi içeriğinin, onu üreten ve uygulayanlardan bağımsız olarak düşünülemeyeceğini vurgulayan kapsamlı bir tartışma sunuyor.