Kadim bir kötülük, dünyanın en güzel şehrini tehdit ediyordu. İstanbul hiç olmadığı kadar büyük tehlike altındaydı! İstanbul'un temiz su kaynağı olan Terkos Gölü'ne meşum gümüşi bir sis her çöktüğünde 1,5 milenyum yaşındaki lanetli Bizans şövalyeleri, mezarlarından kalkıp insanlara saldırıyordu. Bu mezar kaçkını hortlak şövalyelerin, kurbanlarından tek istedikleri vardı: taze et ve sıcak kandan pay almak! Bizans İmparatoru, “Putkırıcı” lakaplı III. Leon, kendisine isyan eden Venedikli deniz tüccarlarından oluşan korsan filosunun Terkos'taki üssüne 1.500 yıl önce ani bir baskın düzenlemişti. Amacı, can düşmanı olan Seyyid Battal Gazi'ye, “İstanbul'u siz karadan biz denizden kuşatalım” diye mektup gönderen bu korsanları yok etmek, yağma ve karaborsadan elde ettikleri muazzam hazineye el koymaktı. Kanlı bir savaş sonrası yaralı ele geçirebildiği hiçbir korsan, ağır işkencelere rağmen konuşmayınca, imparator, onları aforoz ettirdikten sonra diri diri gömdürmüştü. Asla bulunamayan devasa hazinelerini koruma uğruna canlarından olan lanetlenmiş korsan şövalyeler, asırlar boyu topraklarına giren her yabancıyı hazine için tehdit olarak görmektedir. Terkos Gölü'ne ne zaman yoğun sis çökse şövalyeler hortlamakta, yattıkları mezarlardan kalkarak insanlara saldırmakta ve içlerindeki sonsuz açlığı bastırmak için onları canlı canlı parçalayıp yemektedir.

Benzer Kitaplar