İkinci Dünya Harbi’nde Almanlar başarılı olsaydı, Avrupa’nın tamamını kapsayan ve Rusya’nın batısını içine alan Büyük Alman İmparatorluğu kurulacaktı. Hitler’in kuracağı, merkezi Berlin olan Third Reich, dünyada bin yıllık bir Alman egemenliğini öngörüyordu. Bu amaca ulaşmak için o, temiz bir Alman ırkının yaratılmasını, Alman nüfusu için gerekli yeni toprakların kazanılmasını ve yapılacak işlerin onun hayat süresi içinde gerçekleşmesi gerektiğine inanıyordu. Almanya için fazla zaman kalmamıştı. Her şeyin çok çabuk halledilmesi gerekliydi. O bu görevi Tanrı’dan almıştı. O yeni bir Mesih idi. Temiz bir Alman halkı, ona göre, ancak Yahudilerden, Polonyalılardan, homoseksüellerden, ruhsal ve fiziksel engellilerden, Çingenelerden kurtulmakla sağlanabilirdi. Başka ırklar ancak Alman ırkına hizmet ile hayat bulabilirdi. Hitler 47 yaşında , 1933 yılında Almanya’nın başbakanı oldu. Bu görevinden önce hiç bir devlet memuriyetinde bulunmamıştı. Bürokrasi tecrübesi yoktu. Onaltı yaşında okuldan ayrıldıktan sonra hiç bir eğitim görmemişti. Birinci dünya savaşı sonrasında ordudan çavuş olarak terhis olmuştu. Bir mesleğe sahip değildi. Kitap okumayı ve seyahati sevmiyordu. Almanya ve Avusturya dışına çıkmamıştı. Hiç bir yabancı dil bilmiyordu. Aristokrat bir aileden gelmiyordu. Varlıklı hiç değildi. Nazi partisi 1933’de iktidara gelinceye kadar sürekli para sıkıntısı çekti. O olaylardan etkilenmek yerine olayları etkileyen ve müthiş bir ikna gücüne sahip bir lider olarak Almaya’nın Führer’i oldu. Hitler yirminci yüzyılın ilk yarısında hedeflerine ulaşmak isterken, milyonlarca insanın ölümüne, hemen hemen bütün ülkelerin önemli maddi ve manevi olarak tahribatına neden oldu. Tarihin en kanlı savaşlarının yaşandığı o dönemde Hitler, baş aktördü. Hitler’in iktidara gelmesinde Nazi döneminin dış işleri bakanı Ribbentrop ve Almanya’nın Türkiye büyükelçiliğini yapmış eski başbakan von Papen baş rolü oynamıştı. İkisi biribirini Birinci Dünya Harbi sırasında İstanbul’daki Alman büyükelçiliğindeki görevleri sırasında tanımışlardı. İstanbul’daki bu tanışma bir ufak tesadüf müydü, yoksa Hitler’i savaş sonrası kaos içindeki Almanya’nın başına getirmek için önceden planlanmış, kutsal bir rastlantı mıydı?