Yayladağ’ın tek ilkokuluna kaydolur Mehmet Aksoy; elinde tahtadan yapılma çantası, çantasının içinde ömründe ilk kez gördüğü ve kokusunu hala hatırladığı kurşunkalem ve çizgili defteriyle okula gider. Nazmiye Öğretmen bahçeye çıkarır onları ve haydi çizin der, ne isterseniz, neyi isterseniz çizin. Bir kuş yapar kağıda küçük Mehmet, ama öyle bir kuş ki, tıpkı elinde sapan kovaladıkları gibi; tüyleri, gagası, kanatları... sanki kağıttan fırlayıp uçup gidecek. Nazmiye Öğretmen bir kuşa, bir Mehmet’e bakar, kucaklar onu, kollarında öğrencisi, dönerler bahçenin orta yerinde... Ya Nazmiye Öğretmen olmasaydı diye soruyor Aydın Engin, Ya Mehmet Aksoy onun sınıfına düşmeseydi... Büyük heykel ustasının içindeki sanatçı işte böyle, öğretmeninin sevgi dolu desteğiyle yüzünü gösteriyor. Sonra da hep o sanatçı yan egemen oluyor Mehmet Aksoy’a. Soğuk taşlardan, sıcacık heykeller yontuyor o gün bu gündür Aksoy; yaşayan, ışık taşıyan, konuşan, anlatan, acıtan, kanatan heykeller.