“Aslında,” dedi. “Gelecek zaman diye bir şey yok. Kim henüz yaşanmamış bir zamanda mutlak bir gelecekten bahsedebilir! Sadece geçmiş zaman var bana göre… Çünkü şimdi, kısacık bir andan ibaret ve sonunda o da geçmiş olmaya mahkûm. Garip… Mutluluk da mutsuzluk da şimdinin küçük bir ânının içine sıkıştırabildiklerimizden ibaret. Kendini tekrarlayan şimdilerin, geniş bir zamanı çağrıştırması ve nefsimizi körükleyerek bizi geniş vakitlere sahip olduğumuza inandırması ne garip…” Melek için dünyanın sonu Lagina’nın sınırlarının bittiği yere kadardı. Burası milattan önce üçüncü yüzyılda tunç çağında kurulmuş “Stratonikeia” antik şehrinin dinî merkeziydi. Buradaki halk Tanrıça Hekate’ye tapınıyordu. Korinth nizamında onun adına yapılan tapınağın büyük bir kısmı toprak altındaydı, fakat toprak üstünde görülenler bile ona duyulan saygıyı sezmek için yeterliydi. Bizans döneminde bile burası önemini korumuş, genişlemeye devam etmişti… Asırlar önce Tanrıça Hekate’nin hükümranlığına şahitlik eden Menteşe Sancağı’nın (Muğla) Ahiköy Kasabası’nda (Yatağan) I. Dünya Savaşı’nın gölgesi hüküm sürmektedir şimdi… Savaşın yankıları ardında yaşanan insan hikâyeleri, acıları, dramları Lagina Kutsal Alanı’nı çepeçevre kuşatmıştır… Bu hengâmeden Melek ve ailesi de nasibin almakta, savrulup gitmektedir… Hekate’nin Kızları her bir cümlesi tarih ve mitolojiyle örülmüş etkileyici bir anlatı…