Heidegger’in Nietzsche okuması, geçen yüzyılın en derinlikli ve bir o kadar da muammalar içeren karşılaşmalarından biridir. Bu karşılaşma vesilesiyle Heidegger, hem Batı metafiziğinin son halkasına cevap vererek onun ulaştığı sınırı gösterir hem de Avrupa nihilizminin yıkıcı etkilerini ortaya koyan Nietzsche’nin kaygısını yüklenerek ona belirli bir mesafeden de olsa eşlik eder. Bu uzaklık ve yakınlık gerilimi Heidegger’in Nietzsche okumasını derinleştirdiği gibi, bir o kadar da kendi düşünme dairesinin içine hapseder. Nietzsche, Heidegger’i altüst eden bir filozof ve aynı zamanda nasıl düşünebileceğimizi, düşünmenin ne demek olduğunu öğreten bir öğretmen olarak görür. Heidegger nezdinde Nietzsche Batı düşünce geleneğine sıkışmışlığı ile uzak durulması gereken bir metafizikçi olarak yer edinse de, son kertede aşılması gereken bir dağdır. Bu yüzden Heidegger, Nietzsche’nin dağının zirvesine çıkmak için değil, kendi sarp kayalıklarına yol almak için kökensel olarak Nietzscheci bir yol izlemiştir. Heidegger’in Nietzsche okuması, dar anlamda bir “yorumlama”dan ziyade, bir hesaplaşmadır, iki zirveyi birbirinden ayıran bir körfezin karşı yakasındaki “münzevi ruhlu” dostla yapılan bir diyalog veya tartışmadır. Heidegger, kendi yolunu tıkayan Batı metafiziğinin uçurumunun yanından geçip gitmek için birçok açıdan bu Nietzscheci yolu kullanmışsa da, sonunda adımlarını başka bir noktaya çevirdiğini iddia eder. Ancak gerçekten de düşünce için yeni bir yol çizebilmiş midir? Felsefe tarihinin önemli karşılaşmalarından birine odaklanan bu kitap, Heidegger’in Nietzsche’yi kendi düşüncesine yerleştirmesini ya da sevkini ortaya koyuyor. Bu noktada Heidegger’in Nietzsche temellüğü sanattan siyasete, etikten tarihe kadar pek çok düşünsel patika içerisinde kendi düşüncesinin geçirdiği dönüşümleri de anlamamız için bir fırsat sunuyor.

Benzer Kitaplar