Bilgenin oynadığı rol, dümdüz ve uçsuz bucaksız bir aynanın oynadığı roldür: Gerçek üzerine derin düşüncelere dalmaz o, ama Gerçek ona yansır, onun bilincinde yansır ve kendine özgü diyalektik yapısı içinde Bilgenin betimleyici söylemiyle kendini açığa- vurur (ve bu betimleyici söylem, Gerçeği çarpıtmaz). Hegel, dinleyici-filozof-tarihçilerin ilkiydi. Ve bundan ötürü, bir felsefi yöntem olarak düşünülen Diyalektiği bir yana bırakabildi. Böylece, tarih boyunca gerçekleşen diyalektiği, gözlemlemekle ve betimlemekle yetindi ve kendine özgü bir diyalektik ortaya koyma gereksinimi duymadı. Bu diyalektik ya da Filozofların 'diyaloğu' ondan önce gerçekleşmişti. Dolayısıyla Hegel'in, bu diyalektiğin 'deneyimini' yaşamaktan ve sentezleşmiş son sonucunu tutarlı bir söylemle betimlemekten başka yapacağı bir şey yoktu. Hegel'deki varoluşçu yanı ilk kez seslendiren, onun yönteminin diyalektik değil betimleyici olduğunu ısrarla belirten Alexandre Kojeve, geleneksel felsefi yaklaşımların ötesinde bir değerlendirmeyle soluk kesiyor. Selahattin Hilav'ın Kojeve'in ünlü Hegel'i Okumaya Giriş adlı kitabından seçerek yetkin ve titiz bir çalışma sonucunda Türkçeye kazandırdığı metinler, okura Hegel'in ruhuna yaklaşma olanağı sunuyor.