Sabahattin Ali hakkında soğuk savaş döneminin ayrıştırıcı ve çatışmacı ortamının yönlendirdiği iki keskin söylem var; birinciler onu “Savaşçı”, “gladyatör”, “ordubozan”, “işçi-köylü sınıfının yenilmez öncüsü”, “sosyalist savaşçı”; ikinciler ise “Bolşevik”, “komünist”, “Hain”, vb. sıfatlarla tanımlar ve tavsif eder. Oysa ki Sabahattin Ali bunların hiçbiri değil; o, hassas yüreğiyle bütün insanlığı seven ve küçük yaşta yetim bıraktığı Filiz’ini “üzülmesin!” diye uhrevi Âlemden –Hâlâ- seyreden tedirgin bir düş gezginidir.