ÜK Sebepsiz yere gözaltına alınabiliyorsam, tutuklanabiliyorsam, işim, telefonum, bilgisayarım, giderek evim, malım mülküm elimden alınabiliyorsa dünyadaki yerim, köküm buna göredir. Tam bir varoluş sayılmaz bu. İnsan olduğumu, haklarımın bulunması gerektiğini biliyorum, duymuşum öğrenmişim bir defa. Bunlar olmayınca elbette kendimi yarım yamalak, eğreti ve tabii haysiyeti kırılmış hissedeceğim. 'Ta haysiyetsiz yaşayacaksın ya da hiç”e mahkûm olmak demek sivil ölüm. Baskıdan kaçmaya çalışabilirsin, yeni yollar bulup oralardan yürümeye çalışabilirsin. Her halükârda seçmediğin, zorlandığın seçenekler arasında gidip geldiğini bileceksin. Sivil ölüme zorlanırken haysiyet meselesini aşmak kolay değil. Çocukların varsa beslemen, okutman lazım... GB Sivil ölüm konusu ile haysiyet ilişkisini ben tam olarak böyle tarif etmem. Devlet ya da hükümet, muhaliflerini susturmak, yok etmek isteyebilir. Bu elbette aynı zamanda haysiyete yönelik bir tehdittir. Senin, özgürlüklerini, haklarını elinden alarak haysiyetini kıracağını sanıyor. Ama diyelim bir mühendisin limon satmak zorunda kalışı haysiyetsizlik değildir. Aslanlar gibi satarsın icap ederse. Senin başarısızlığın değil ki bu, zalimin zulmü. Burada bir haysiyet sorunu varsa o da onu bu durumda bırakana aittir. Yani hükümet ya da devlet artık her ne diyeceksek, haysiyetsiz odur. Mağdurun haysiyeti uğradığı zulümden ötürü kırılmaz. Ne zaman kırılır? Karşı tarafa geçtiği zaman, zulmedenin açısında durduğu zaman kırılır.