Arabama binip beni bekleyen yalnız hayatıma doğru yol alırken aynı zamanda içsel bir yolculuğa da çıkmıştım. Ufuktaki güneş kızıl bir alevin içinde yüreğimi de tutuşturarak batıyordu. Ne kalmıştı geriye? Toprağa verilmiş bir koca… Kendi hayatlarına, kendi yollarına uçup gitmiş çocuklar… Eksik olanlar, yarım kalanlar, ödenmiş bedeller, feda edilmiş yıllar… İçimde kıyametler kopuyordu. Ne yapacağımı kestiremesem de bir yol ayrımına geldiğimin farkındaydım. Gerçekten yeni bir başlangıç mümkün müydü, yoksa kaderime razı olup kendi hayatımı yok mu sayacaktım? Hayat bu muydu gerçekten? Bunca “evet” ten sonra koca bir “BELKİ” miydi?