Taş gibi aramıza girmişti bebek. Endişeliydim. Hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağımızdan korkuyordum. Odasına girip eşarbı, elbisesi ya da beyaz kurdelesi gibi özel eşyalarından birini elime aldığımda başımın döndüğü, sevgilime duyduğum aşkın coşkusu ile kurbağa gibi vırakladığım o eski günlerin özlemi ile dolardı içim. Tuvalet masasının önündeki iskemlesi, onun o güzel yüzünü aksettiren ana, başını yasladığı yastık, yıkanma üzere bir kenara fırlatılmış bir çift çorap, ipek pantolonunun elimi ayağım kesen cazibesi, gecelikleri, sabunu, banyo sonrasında hala ıslak ve sıca havluları: ihtiyacım vardı bu şeylere; onunla ola yaşantımın parçalarıydlar; ruj lekesi de hiç fark etmiyordu, çünkü kadınımın sıcak dudaklarından geliyordu.