Meydanın ortasındaki sacayağı şeklinde çatılmış üç kalasın tepesinden sarkan urganın ucunda bir adam asılıydı. Ayaklarına kadar inen beyaz bir gömlek giydirilmişti, elleri arkadan bağlıydı, göğsüne de yafta denilen üstü yazılı beyaz bir kağıt iliştirilmişti. Başı yana doğru eğilmiş veya sarkmıştı o kadar. Gerisini sanırım çocuk yaşımın hayal gücü ile tamamlamıştım ki o korkunç manzara günlerce gözümün önünden gitmedi, geceleri de rüyalarıma girmişti. O tarihten sonra bir daha idam cezaları yerine getirilmedi, ta ki 12 Eylül askeri darbesine kadar. Askeri cuntanın başı Kenan Evren’in kendi deyişiyle “bir sağdan bir soldan” idamlar başladı. O yıllarda Elazığ Adliyesi’nde Cumhuriyet Savcı Yardımcısı olarak görevliydim ve bu furyadan bizim adliye de nasibini almıştı. Bir idam cezası ile ilgili infaz evrakı gelmişti savcılığa. Yaşça ve kıdemce bizden büyük bir meslektaşımız görevlendirilmişti bu sevimsiz işle. Kibar, saygılı adeta karıncayı bile incitmeyen halim selim bir mizaca sahip olan bu arkadaşımız istemeye istemeye görevi kabul etmek zorunda kalmıştı. Görevi yerine getirdikten sonra teessüründen üç gün boyunca kimseyle konuşmadı ve bu idam olayı ile ilgili tek kelime etmedi.