“İki tahta kulübe, küçük bir kaplıca kentinde yan yanaydı. İki köylü, çocuklarını büyütmek için verimsiz topraklarında var güçleriyle çalışıyorlardı. Her evde dört çocuk vardı. İki komşu kapının önü de sabahtan akşama çocuk kaynıyordu. İki büyükler yaklaşık altı yaşında, küçüklerse aşağı yukarı on beş aylıktı; iki evde de, önce evlilikler, sonra çocukların doğumu hemen hemen aynı zamanda gerçekleşmişti. İki anne, o çocuk yığını içinde kendi yavrularını zor seçiyordu, iki babaysa hepten karıştırıyordu.”