Kızıyla birlikte yuvasına dönüyordu, işbirlikçilerden ve onların Alman efendilerinden uzaktaki özgür topraklara. Hayim yakında onların yanına gelecekti. Flaubert’in ‘dünyanın başkenti’ diye adlandırdığı İstanbul’da yeni bir yaşama başlayacaklardı.