Türkiye, önce İslam âleminin sonra da dünyanın medeniyet karargâhı olmalıdır. Varlık-yokluk savaşımız ancak bu şekilde anlam kazanır, varoluş sürecimiz ancak bu şekilde gerçek mana ve muhtevasına kavuşur. Varoluş sürecimizin nihai menzili İslam medeniyetinin ihya ve yeniden inşası değilse eğer, bugünün dünyasındaki barbarlar kavgasına iştiyakla katılmaktan başka ne yapmış olabiliriz? Milyonlarca insan canına mal olan paylaşım savaşlarına taraf olmaktansa ölmek ve bu dünyaya bir daha gelmemek faziletini tercih etmeliyiz. Medeniyet Karargâhını inşa etmek için önce medeniyet tasavvurumuzu oluşturmalı, sonra medeniyet müesseselerini kurmalıyız. Medeniyet müesseselerinin en önemlisi ise MEDENİYET ŞURASIDIR. Medeniyet Şurası, bir manada karargâhın karargâhı mahiyetindedir. Medeniyet karargâhı, mefkûre ile hareketi birleştiren temel özelliğe sahiptir. Nasıl bir liderlik, nasıl bir kadro, nasıl bir teşkilat, nasıl bir hareket sorularını sıhhatli ve hacimli şekilde cevaplamak gerekir. Her kıymeti kendi merkezine yerleştirecek akl-ı selim ve onun külli idraki ön şarttır. Ne var ki halkın kahir ekseriyeti, bu kadar ince meseleleri idrak edemeyeceğine göre, bir izah silsilesine ihtiyaç vardır.