Hacı Murat, kahramanlıklarıyla ün salmış Şeyh Şamil’in en iyi adamıydı. Her zaman, kendi sancağı ile adamlarının arasında dolaşırdı. Bu kez başında, yüzünü iyice gizleyen bir şapka vardı. Kepeneğinin altından da tüfeğinin ucu görünüyordu. Yanındaysa, adamlarından sadece bir kişi vardı. Hacı Murat, mümkün olduğu kadar kendini belli etmemeye çalışarak gidiyor, şahin bakışlarıyla da yoldan geçen herkesi büyük bir dikkatle süzüyordu. Köyün ortasına gelince de sola, dar bir çıkmaza yöneldi. Çıkmazın bir tarafı, bir tepeciğe aslanmıştı. Yokuş üzerinde oyulmuş ikinci bir toprak eve gelince, durdu, çevresine bakındı. Evin önünde kimseler yoktu. Çatıda, yeni sıvalı, kilden bacanın arkasında, üstü parkasıyla örtülü bir adam yatıyordu. Hacı Murat yatan adama, kırbacının sapıyla dokundu. Parkanın altından, başında takke, üzerinde eski, hırpani bir hırka olan bir ihtiyar çıktı. İhtiyarın neredeyse kirpiksiz gibi görünen gözleri, kıpkırmızı, çapak içindeydi. Gözlerini açmakta zorlanıyor, sık sık kırpıştırıyordu.