Sami Karaören öncelikle Cumhuriyet gazetesi okurlarının iyi tanıdığı, anımsayacağı bir ad. Otuz iki yıl Cumhuriyet’in Yazı İşleri Müdürü olarak çalışmış, Türk Dil Kurumu’nun en üretken döneminde on altı yıl yönetimde bulunmuş bir Cumhuriyet aydını. Sami Bey yaşadığı döneme içindeyken uzaktan ve nesnel bir gözle bakabilmeyi başarmış, karşılaştığı kişileri yıllar sonra değil, o sırada değerlendirebilmiş ve bu niteliğinin kendisi de ayrımında olarak yaşamış bir yazar. –Kimler yok ki bu kişiler arasında: Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Cahit Külebi, Peyami Safa, Yahya Kemal, Vâlâ Nureddin, Halim Şefik, Dağlarca, Ahmet Muhip Dıranas ve Tahsin Yücel, vd.– Pişmanlıkları olmayan, kendinden hoşnut, görevini yerine getirmiş olmanın verdiği dinginlikle geçmişi anlatan, mutlu bir kişi. Üç yıl süren görüşmelerin ürünü olan bu anıları P. Şükran Sabanuç, Mukadder Özgeç ve Ömer Özgeç derledi: “Sami Bey’le döneminin önemli bir gazetecisi olduğu düşüncesiyle başladık konuşmalarımıza. Ama o bu sohbetlere bir şey daha ekliyordu: Şiirler… Onun gazeteciliğiyle yan yana giden bir tutkusunun da şiirler ve yazın olduğunu gördük. Çok sayıda Türk şiirini sık sık, takılmadan okuyordu bize. Güçlü belleğini bir de şiirlerle sınıyordu sanki. Ardından okuduğu şiirle ilgili yorumlarını, varsa şairiyle küçük bir anısını dile getiriyordu. Sami Bey anlatır anlatır, bir sessizlik olduğu anlarda ‘Güzel günlerimiz oldu,’ der sık sık. Yani bu kitabın başlığını o belirlemiş oldu böylece. Gerçekten de hep güzel günlerini, güzel kişileri anlattı bize. Bir şeyleri saklamak için değil, öyle yaşadığı için...”