İngiliz yazar Rachel Seiffert, Günün Sonu Yok’ta sezgisel olarak anladığımız ama dile getiremediğimiz duyguları ve kırılma anlarını yalın bir dille aktarıyor. İçine kapanık bir bilim adamı Polonyalı bir anne ve oğluyla yakınlık kuruyor, küçük bir çocuk kumsalda ölümle ilk kez karşılaşıyor, ailesine vakit ayıramayan bir anne yadırgadığı kızıyla iletişim kurmaya çabalıyor, yaşlı bir sosyalist Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesini hazmedemiyor, dünyadan soyutlanmış bir arıcının hayatı bir çocuk yüzünden alt üst oluyor, bir anne ve dört çocuğu savaştan kaçmak için bir yabancıya güvenmek zorunda kalıyorlar, Polonyalı genç bir kadın evi terk eden kocasını bulmaya Almanya’ya gidiyor. Seiffert okuru aynı anda hem bir gözlemci gibi dışarıya konumlandırıp hem de kahramanlarının iç dünyasına çekebiliyor. Yazar bu öykülerde basit cümlelerle kahramanlarının duygu coğrafyasının beklenmedik karmaşıklıkta bir resmini çizmeyi başarıyor. Seiffert 2003’te Granta tarafından 20 En İyi Britanyalı Genç Roman Yazarı’ndan biri ilan edilmiştir. Günün Sonu Yok derlemesinde yer alan “Geçiş” adlı öykü 2001’de Uluslararası PEN/David TK Wong ödülüne layık görülmüştür. Ayrıca yazar 2011’de American Academy of Arts and Letters tarafından verilen E. M. Forster ödülünü kazanmıştır. “Seiffert hem çok incelikli hem de çok cesur bir yazar ... öykülerin hepsi birbirinden iyi.” — Ali Smith “Seiffert, pek çoklarının bir sayfada yapamadıklarını tasarruflu bir dille yazarak bir satırda gerçekleştirebiliyor. Daha da önemlisi, o dili kurmak için gereken çabanın ve sanatın hakkını da veriyor.” – New York Times Book Review İngiliz yazar Rachel Seiffert, Günün Sonu Yok’ta sezgisel olarak anladığımız ama dile getiremediğimiz duyguları ve kırılma anlarını yalın bir dille aktarıyor. İçine kapanık bir bilim adamı Polonyalı bir anne ve oğluyla yakınlık kuruyor, küçük bir çocuk kumsalda ölümle ilk kez karşılaşıyor, ailesine vakit ayıramayan bir anne yadırgadığı kızıyla iletişim kurmaya çabalıyor, yaşlı bir sosyalist Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesini hazmedemiyor, dünyadan soyutlanmış bir arıcının hayatı bir çocuk yüzünden alt üst oluyor, bir anne ve dört çocuğu savaştan kaçmak için bir yabancıya güvenmek zorunda kalıyorlar, Polonyalı genç bir kadın evi terk eden kocasını bulmaya Almanya’ya gidiyor. Seiffert okuru aynı anda hem bir gözlemci gibi dışarıya konumlandırıp hem de kahramanlarının iç dünyasına çekebiliyor. Yazar bu öykülerde basit cümlelerle kahramanlarının duygu coğrafyasının beklenmedik karmaşıklıkta bir resmini çizmeyi başarıyor. “Seiffert hem çok incelikli hem de çok cesur bir yazar ... öykülerin hepsi birbirinden iyi.” —Ali Smith “Seiffert, pek çoklarının bir sayfada yapamadıklarını tasarruflu bir dille yazarak bir satırda gerçekleştirebiliyor. Daha da önemlisi, o dili kurmak için gereken çabanın ve sanatın hakkını da veriyor.” – New York Times Book Review