Sözlükte aradığınızda, güneşin doğması, dağılıp yayılmak, saçılmak, sapmak anlamlarına gelir çavmak. İnsan doğar. Hayat dağılır. Saçılırız. Kendimize yollar belirler -çünkü ayağımız yere bassın isteriz- sonra da belirlediğimiz yollardan -biraz çılgınlığın kime ne zararı olabilir ki- saparız. Fazlalıklarımızdan kurtuluyoruz derken, kendimizi tüketiriz ve hayatımız kişisel felaketlerle karardığında, sığınabileceğimiz bir aforizma aramanın da anlamı kalmaz. Hayatım asla çığırından çıkmaz diye düşünen kontrol meraklısı insanların rahatça okuyabilecekleri bir kitap değil Güneş Çavması, ama olağanüstü insanların, sıra dışı hikâyelerini arayanlar için de hayal kırıklığı olabilir. Sıradan insanların, sıradan dertlerini konu ediyor yazar. Onlara, kendi hayatlarını anlamlandırmaları, yorumlamaları ve çıkmazlarından kendi çözümleriyle çıkabilmeleri için alan tanıyor. Çünkü belki de hayattaki tek ders budur; değeri kendinden menkul aforizmalarla çok fazla yol alamaz insan. Yürür yürür de bir yere varamaz, yaşlanır ama büyüyemez. Yağmurlu, bulutlu, karanlık günlerde kimi zaman umulmadık biçimde güneş kol atar yeryüzüne. İşte o an güneş çavmıştır. Öyle der Anadolu insanı. Kara bulutlar arasından güneşi çavdıracak olan, yine kendisidir insanın