Terör zayıfın silahı diye bilinir; gücü ve kaynakları kısıtlı eşkıyaların dehşet verici bir şiddetle önüne gelene saldırdığı, devletin ise masumları koruduğu söylenir her zaman. Yani siyasi meşruiyetiniz varsa, tam donanımlı büyük bir ordu elinizin altındaysa ve uluslararası meselelerde sözünüz geçiyorsa, kimse kalkıp da terörist diyemez size. Ancak terör gibi bir kelimeyi belki de ilk akla gelen anlamla ilişkilendirmek, belli başlı siyasi çıkarlarda kök salmış bir ideolojiyi kabul etmek olur. Terörist kimdir? sorusu zaten belli bir cevaba işaret eder, özellikle de güçlü yü gözardı eden bir cevaba. Güçlü hiç şüphesiz zayıf devlet-altı terör gruplarına göre çok daha büyük çaplı bir terör yaratabilir ama terörizm meselesi kamusal alanda asla bu şekilde değerlendirilip tartışılmaz. İşte Aksan ve Bailes tam da bu tartışmayı açıyor, terörün farklı biçimlerdeki temsillerini ele alıyorlar. Kendisini özgür dünyanın lideri ilan eden ABD'nin İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde terörün en istikrarlı faili ve destekçisi olduğunu ortaya koyarak hâkim fikirleri sorguluyorlar. Böyle bir iddia hemen bir sürü soru uyandırıyor tabii: Terörizm derken neyi kastediyoruz? Devlet terörü nedir? Devletin terör eylemlerinin ahlaki içerimleri ve yasal sonuçları nelerdir? Amerikan devlet terörünün temel saikleri nelerdir? Güçlünün Silahı işte bu soruları siyaset, hukuk, felsefe, iktisat ve sosyal teori gibi çeşitli alanların önde gelen isimleriyle —Chomsky'den Butler'a, Falk'tan Cohn'a kadar— yapılan bir dizi söyleşi vasıtasıyla bambaşka açılardan analiz edip yanıtlamaya çalışıyor.