Işığa bağlı olarak değişkenlik gösteren gölgeleri tutmanın ve onlara dokunabilmenin mümkün olmadığını hepimiz biliriz. Gölge; öyle şekillere girer öyle yerlere uzanır ki, sahibinin yapamadığı her şeyi yapar. Kırılır, bükülür, ezilir, kısalır, uzar, erir ve hatta bazen bir nokta olur. Bu değişimlerin hepsi sadece bir anlık izler ve görsel imgelerdir. Sahibinin bir varmışı bir yokmuşudur... Bir toprağa, kuma, kayaya, kâğıda herhangi bir şey çizmeye kalksak ve sonra da bunu silsek, sonunda mutlaka izi kalır. Lakin, gölgelerin izi yoktur... İyi idrâk edilirse, sonsuzluğa uzanan yolda gölge Asl’a ulaşmak isteyene bir yol haritası olabilir. Mevlânâ gölgeden Asl’a nasıl geçileceğinin yoluna/yordamına şöyle işâret eder: “Kişinin dadısı, Allah’ın gölgesi olursa, onu gölgeden ve hayalden kurtarır. Allah’a kul olan, Allah’ın gölgesidir. O bu âlemde ölmüş, Allah ile dirilmiştir. Fırsatı kaçırmadan ve şüphe etmeksizin onun eteğine sarıl ki âhir zamanın sonundaki fitnelerden kurtulasın.” Anlaşılıyor ki; gölgesi olan vardır ve gölgesi olandan söz edilebilir. Gölge, bizim en yalın biçimimizdir. Gölge belki en saf hâlimizdir, belki de sırrımız ve tüm gizlediklerimizdir. Çağdaş bir yazar bir denemesinde bize şu dizelerle seslenir: “Son nefesten sonra çıktığımız yolculuğun rotası daima gölgeler âlemidir. Bu bağlamda gerçeğin öte dünyada yattığı inancı, gölgenin en büyük zaferidir. Yalan dünya avuntusu gölgeye teslim olmanın öyküsüdür bir bakıma.” Gölgeler İz Bırakmaz, gölgeden Asl’a dönüşün latif bir idrak uyandırıcısı olmak niyetindedir. Işığın nimeti gölgesi ise, gölgenin nimeti nedir acaba?

Benzer Kitaplar