İnsandır sever... Bazen dağların ardında beliren güneşin kızıllığında, bazen bir aşkın notasız metaforunda, bazen de yaşamın en sessiz çığlığında bulur kendini... Onulmaz yaralarla yaşamak tercihidir kimisininki... Adına yaşam denilen kendi halleridir aradıkları... Sürrealist bir uğraşı andırıverir her boyutta... Bu uğraş hiç bitmez... Kimileyin hayatın en ince keman telinde bir dal gibi ‘çıt’ diye kırılıverir yüreğimiz... Kırılmaların sayısıdır önceliklerimiz... Ateşin çıtırdaması güzeldir, yüreğin değil... Mutluluğun resmini yapma uğraşına kalkışan her haddini bilmezin sırça yüreğinde duyduğu kırılmalar, sözcüklerin anlatamayacağı kadar ağır tanımlamalar gerektirir... Bir iş makinesi yorgunluğuyla yumak yumak olmuş bakışların derinliğinde insan, yüreğinin ezgisini henüz keşfedilmemiş denizlerinin uzaklığında kaybetmek ister... O kırılmaları anlatmanın güçlü girdabında kaybolmaya yüz tutmuş ötekilerin hikayesi bu kez içerden bir ses olup çıkıyor karşımıza... Dağlardan kentlere, içerden dışarıya kendi halinde bir mektuba benzer bir dil, yazarın dili... Belki de kırılmaların toplamıdır yaşamın bütünü yoksa Gitmek gerçekten bu kadar...