Batı medeniyetleri topluluğu asıl kaynağını M.Ö. Beşinci yahut Dördüncü binin Mezopotamyasının verimli topraklarında, ilk medeniyet merkezi kurup kendilerine yurd yapmış olan Sümerlilerin ülkesinde bulmuştur. Konar-göçerlikten, yerleşik tarımla, zanaatla uğraşan, üreten, ticaret yapan bu insanların toplum yapısı karmaşıklaşırken, bölgedeki bu filizlenen tutum yepyeni bir dönem olarak tarihe damgasını basmıştır. Sümerlilerin en önemli edebî başarısı Gılgamış Destanı, benzerleri gibi ilkin sözlü gelenek halinde iken, Üçüncü binde yazının bulunmasıyla da tarihin en eski yazılı edebiyat başarısı olduğunun izlerini, bize ilk kez, Asurbaniapl’ın kütüphanesinin öreninden 1875’de çıkarılan levhalarla göstermiştir. İlkçağ Akdeniz medeniyetlerini derinden, Eskiçağ Ege medeniyetini de dolaylı olarak etkilemiş olan söz konusu destan, Sümer şehir devletlerinden Uruk hükümdarı Gılgamış’ın halkının yararına devlere (kötülüklere) ve ölümlülüğe verdiği mücadelenin hikâyesidir. Onun belirgin farkı, evrenin ve insanlığın doğuşu gibi son derece soyut ve genel konulardan çok, sonlunun yahut ölüm olayıyla karşı karşıya kalan insan bireyinin güçsüzlüğü ile açmazını; bunun insanda yarattığı bir çok çeşitten duygu durumlarını çarpıcı biçimde işlemesidir. Bizi insanlığımızdan utandıran zalimlikler tarih boyunca nasıl vukûu bulmuşsa, yine büyük başarıların, yüce değerlerin varlığını inkâr kabul etmez. Işte bunların en eskilerinden biri de Gılgamış Destanı’dır.