Yanlış beslenme ve modern tıbbın insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileriyle ilgili pek çok kitap yayımlayan Hayykitap, bu kez yine günümüzde çok tartışılan ama kapsamı, boyutları yeterince bilinmeyen genetiği değiştirilmiş gıdalar ve bu gıdaların biyolojik, ekonomik, sosyolojik etkileri konusunda çok yönlü bir araştırma sunuyor. Gıdaların sofralarımıza gelene kadar geçirdiği evrelerden haberdar mıyız? Kentli tüketici, gıda ambalajlarının üzerindeki resimlerde ya da televizyon reklamlarında sunulan köy manzarasını gerçek sanıyor. Oysa reklâmlarda gördüğümüz, sebze toplayan güler yüzlü köylü kadınların, yemyeşil kırlarda yayılan mutlu ineklerin gerçek dünyayla uzaktan yakından ilgisi yok. Gıda, bize gösterildiği gibi üretilmiyor. Tohumların genleriyle oynanıyor. Tohumlar kısırlaştırılıyor. Kimyasal tarım ilaçları, hormonlar, sentetik gübreler atılıyor toprağa. Tavuklar kafeslere, inekler beton bölmelere hapsediliyor. Tarlaları transgen tohumlar, soframızı tek tipleşmiş, ambalajı hoş ama içi boş gıdalar ele geçiriyor. Sömürülüyoruz, kravatlı kötü adamlar güzelim gıdalarımızı gasp ediyor. Frankeştayn ürünler kakalanıyor sofralarımıza... Gıdalar artık beslemiyor, aksine hasta ediyor bizleri. Aslında gıda olmaktan çıkıp başka bir şeye dönüşüyor; uluslararası siyaset arenasında, yeri geldiğinde bir silah, yeri geldiğinde pazarlık masalarında tehdit unsuru olarak kullanılıyorlar. Dünyada açlığı ortadan kaldırmak adına yapılan bilimsel çalışmalar olarak sunulan GDO'lar insanlığı açlığın sınırına getirmiş vaziyette. Dünya halklarının zengin gıda çeşitliliği ve kültürü yavaş yavaş yok ediliyor. Asıl üretici açlık çekerken ulusötesi ticaret tekelleri akıl sınırlarını zorlayacak büyüklükte paralar kazanıyor. Peki umut yok mu? Umut var, toprağın olduğu yerde umut olmaz mı? O zaman ne yapmalıyız? Mebruke Bayram'ın genetik emperyalizme karşı nasıl direnmemiz gerektiğini anlatan bu "sahici" çağrısına kulak vererek başlayabiliriz işe... Yani şimdi...

Benzer Kitaplar