Bu yıl yayınlanan birçok kitabın kapağına, eser içeriğinin deniz feneriyle bir ilgisi olmasa bile, bir deniz feneri resmi ya da fotoğrafı konuyor. Acaba neden? Roma’da, Garibaldi ve karısı Anita’nın heykellerinin bulunduğu, denizle hiçbir ilgisi ve bağlantısı bulunmayan tepede bir deniz fenerine rastlarsınız. Deniz feneri sadece o günlerdeki savaş ve mücadelelerde özgürlüğe olan inancı gösteren bir simge olarak düşünülmüş ve yapılaştırılmıştır. Mimarisi çok güzeldir, çekicidir, tüm gelecek zamanlara meydan okurcasına dimdik yükselir; tıpkı simgelediği özgürlük gibi. Deniz feneri, ona su yönünden yaklaştığınızda sizi bekleyen tehlikeye dikkatinizi çeker, güvenle izleyeceğiniz yolu bulmanızı sağlar; tıpkı özgürlük gibi. Deniz fenerinin mimarisinin ve ışığının bütünselliğindeki estetik karşısında ona bakan insan heyecanlanır, türlü çeşitli duygularla çalkalanır. Tıpkı özgürlüğü düşlemek gibi. Dünyanın herhangi bir yerinde emekçilerin, ilk malzemelerine kadınların harç koyduğu ve yepyeni bir mimari tasarımla, estetiği farklı, ışık yayma süreci bambaşka bir deniz feneri inşa etmeye başlamalarını düşlerim. Mekânlarında her dilin konuşulduğu, her dilden türkünün söylendiği, müziğin çalındığı, her tür renkten kıyafetlerle coşkunun, heyecanın, üzüntünün istenildiği gibi dışa vurulduğu, düşlerin yaşandığı, dertlerin paylaşıldığı, sorunlara birlikte çözüm arandığı bir deniz feneri ve bir deniz feneri daha... Özgürlüğün ta kendisi...