Kimseye suçüstü yakalanmadan bir şeyler yiyebilmek için küçük kızın, evin dışında yiyecek birşeyler bulması gerekiyordu. Arka bahçedeki domates ya da salatalıklardan ya da o canım çileklerden yemesi tehlikeli olurdu. Bahçe, önündeki, evin baş tarafına doğru yükselen çimenlikten rahatça görülebilirdi. Uzun uzun düşündükten sonra, açlığının doruğa tırmandığı an, ciğerli armutlarda karar kaldı. Merekle toprak yar arasında, hiç kimsenin göremeyeceği bir yerde olduğu için seçmişti ciğerli armudu, sevmeye sevmeye. Elini uzatıp yerde bir gece önceki rüzgarın düşürdüğü armutlardan birini aldı, ısırır ısırmaz da daha önceki biricik deneyiminden bildiği o anlamsız tadı duydu ağzında. Bir de kocaman pişmanlık... Biraz, lezzetsiz bir şey yemiş olmaktan kaynaklanıyordu bu. Ama, hemen ardından, bu yaptığının töreye aykırı olduğu sezgisi doldu içine. Doğanın gizemiyle, törenin gizemini birbirine bağladı küçük kız. İçini bir suçluk duygusu kapladı. Suçluluktan da öte bir günah duygusuydu bu. Büyüyünce bunun yaşamının ilk günah duygusu olduğunu düşünecekti...