Vahyi dışlayanların kurduğu ‘yeryüzü cenneti’ hayallerinin ‘cehennem’e çevirdiği bir dünyada yaşadı Bediüzzaman Said Nursî. Dünya savaşları gördü; büyük altüst oluşlara, insanlığın yüzyüze geldiği büyük bunalımlara şahit oldu. Zamanı düz bir çizgi gibi görenlerin ilâhî vahyli geçmiş parantezine atmaya çalıştığı bir zamanda, Kur’ân’ın nazil olduğu Asr-ı Saadet ve Asr-ı Saadetin bereketiyle şekillenen selef-i sâlihîn çizgisinin insanlığın ‘geleceğinde’ taşıdığı role ve edeceğe hizmete dikkat çekti. Bediüzzaman’ın eseri olarak Risale-i Nur, bu açıdan, İslâmî düşünce ve yaşayışın dünü ile yarını arasında bir buluşma noktası niteliğini taşıyor. Peki, bu noktada Risale-i Nur bunu nasıl yapıyor? İslâmî düşünce ve hayat tecrübesini ‘gelenek’ten ‘geleceğe’ nasıl taşıyor? Gelenek ile Gelecek Arasında, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan Yusuf Kaplan’a, Doç. Dr. Ahmet Yıldız’dan Mustafa Akyol’a, Adem Güneş’ten Sadık Yalsızuçanlar’a, yolları bir şekilde Risale-i Nur’la kesişmiş onüç değerli isimle, Risale-i Nur odaklı bir düşünce ziyafeti sunuyor. Bediüzzaman’a ve Risale-i Nur’a ‘diplomatik’ değerlendirmelerin dışında ve ötesinde, Risale-i Nur’un gelenekle geleceği buluşturan geniş ve derin tefekkürünün ipuçlarını veren bir düşünce ziyafeti hem de...