Zamanın bittiği noktada... nasıl desem... hani maddenin, kendisini var eden boyutları birer giysi gibi dökünüp soyut olmanın hazzına vakıf olarak sonsuzcasına uzadığı yerde... hani yedinin, dokuzun ve kırkın birer rakam olmaktan çıkıp hikmeti kendinden menkul felsefelere dönüştüğü topraklarda... ve hani günün geceye özgü renkler ile gölgeleri yıldız tozundan dokunma bir şal gibi örtündüğü mekanlarda... iki adamın konuştuğunu gördüm.