Fuzûlî, kendisini öyle bir âşık görür, öyle bitkin bir halde tasvir eder ki... Gözyaşı habbaleri içinde yüzmede, derd ülkesinin sergerdanı. Kim onu isterse lâle renginde katre katre gözyaşlarını izleyerek bulabilir. Dudağı şirin dilberler zevkiyle asrın ferhadı.Kendisine atılan ve yanında toplanmış olan kınama taşları da Bîsütûn’u. Yakuttan değersiz değildir. Ciğer kaniyle boyandıkça kadri, kıymeti artmadadır. Gam kafilesinin kervanbaşısıdır, mihnet ve elem sahrasının yolcusu. Hiç kimseden aşağı değildir. Padişah gibi bir fakirdir, muhteşem bir yoksul. Yürüyüp giden tahtı, gözyaşıdır, bayrağı, ah! Bela ve derd, yanından ayrılmayan kullarıdır, cefa ve cevir, adamları. Ne mala mülke memnun olur, ne maldan mülkten ayrılsa mahzun. Müflistir, aşağıdır fakat kendisini Kaarun sanır. Gönlünde vefa definesi vardır, gözünde akıp duran la’al ve inci hazinesi. Ne felek onun dileğince döner, ne kendisi isteğine erişir.