Kitaplar ne yazarsa yazsın, yaşamdan öğrendiklerimizin gizemi başka türlü çekermiş insanı içine. Foça’yı sevmek de böyle bir tutkuymuş! Bir kediyi sever gibi usul usul severmiş insan Foça’yı. Öylesine doğal ve dayanılmaz… Kıpır kıpır edermiş yüreciği. Foça’ya geç kalmak ise korkuların en büyüğüymüş. Şiire ve aşka geç kalmak gibi bir şeymiş. Esin’e geç kalmak ise başlı başına talihsizlikmiş. İyi ki yolları çakışmış, yazgıları birleşmiş. Bir “haydi” sözcüğü yerleşirmiş içine Foça’ya gelenin. Dur duraksız biri olurmuş sonrasında; “haydi”siz günü geçmezmiş. “Haydi, gidelim! Haydi, yapalım!” denirmiş sık sık. Görünen o ki burada söylenceli bir rüzgâr dolaşırmış köşe bucak. Bir kez “Foça” diyeni kanatlandırıp esrik zamanlara taşırmış. Sulara sırtüstü yatmak gibi bir duyguymuş bu. Mutluluk dalga dalga yayılırmış artık.”