Annem yıllar önce bana Bir kadın aranmak istemiyorsa, onu asla arama. Bazı kadınlar, sen onları ara diye aranmak istemiyormuş gibi yapabilir. Onları da arama. Aranmak isteyen bir kadını da arama, bırak o seni bulsun, demişti. Annemin bütün öğütlerine uysaydım zaten şimdi bambaşka yerlerde olmam gerekirdi. Ama bu öğüdüne uymanın pratikte mümkün olup olmadığını bilmiyorum. Aslında basit görünüyordu: Asla kadınları arama. Doğrusunu isterseniz arayacak pek kadın tanıdığım da söylenemez. Onları da aramayarak kaybetmek çok mantıklı gelmiyor. Şimdi tek yaptığım şey bir kadını, üstelik tanımadığım bir kadını aramak. Üzgünüm anne. Güzel ve kirli İstanbul, uyumayan şehir, lanet şehir! Caddelere sıralanmış adalar, balkonlara serilmiş, vitrinlere istiflenmiş hayatlar. Alışılmış ıstıraplar, canhıraş ve beklenmedik çığlıklar, siren sesleri, Marmara Denizi. Herhangi bir yerden herhangi bir yere giden yolcular ve güzeller güzeli kayıp bir kadın. Bulabilir misiniz? 2002 yazı, Dünya Kupası, Kemal Derviş, İsmail Cem, şu, bu... Borsa inip çıkıyor; CMUK zuhur etmiş, Ece Ayhan ölmüş. Nerde bu kadın? Süreyya Sami, beyhude zaman usancıyla televizyonu zaplarken, sağa sola bakınırken, iş işte, o kadının peşine düşüyor. Yanında yıkık dökük senelerle dolaşan, cehalet ambarlarında gezinirken hiç susmayan sinik bir adamla tanışıyoruz. Teşkilattan ayrılmış, kendiyle konuşmaktan yorulmuş, uzun cümleler kuramayan bir adamın polisiye defteri açılıyor böylelikle.

Benzer Kitaplar