Görmüyor musun ki gözlerim, neşe ve sevinçle parıl parıl parlamaktadır. Fakat bunun nedenini başka bir şeye bağlama. Gözümdeki ışığın ateşinin bu kadar parlak olması ancak senin parlak yüzünün ışığından aksetmiş bir parlaklıktır. Hiç aynayı eline alıp da kendi güzelliğini seyrettin mi ve özellikle gözlerinin güzelliğine ve hoşluğuna dikkat ettin mi? Senin mestane gözlerin gibi gözleri, dünyadaki hiçbir göz görmemiştir. Kendi gözlerin, kendinde olan güzelliği görmekten yoksun ise sana ben haber vereyim. Senin gibi baştan ayağa kadar hoş bir nazlı güzeli dünyanın hiçbir tarafında göremediler. Zira Allah dahi öyle bir vücudu bir daha yaratmadı. Bizim seni seyretmekten aldığımız zevki sormuyor musun? Biz senin kaşların ve gözlerin karşısında tir tir titremekteyiz. Zira aşıkların kanma ve canına kastetmek için, kah senin mestane gözlerin pusu kurmuş kah acımasız kaşların dahi yay kurup çekmiştir. Doğrusu sen bizim böyle mahzun mahzun ah edişlerimizden ve ağlayarak yalvarışlarımızdan zevk alıyorsun; ancak cayır cayır yanan sinemin dumanı her dem başımızı bürümektedir. Bu dumanının misk gibi kokusu için bir ud ağacı gibi ateşler üzerinde yanıp kalalım. Senin aşk derdinle hastalanıp yataklara düştüm, döşeklere döşendim. Artık ömrümün kalanı için de ümit kalmadı. Eğer tatlı canımın dudaklarıma kadar gelmiş olduğu şu anda, sen dudaklarını, dudaklarımın üzerine koyarsan yeni bir hayat bulurum. Yoksa böyle kıvrana kıvrana can verir giderim...