Türkçenin en eski yazılı kaynakları yedinci yüzyıla aittir. Yedinci yüzyıldan geriye doğru Türkçenin izini sürmenin tek yolu, bu dilin ilişkide bulunduğu dillere ait yazılı kaynakları incelemektir. Elinizdeki eser, Yeni Farsça kaynaklardan başlayıp orta dönem İranî diller (Soğd, Pehlevi, Part ve Harezm) ile eski dönem Hint-İran dillerinin (Sanskrit, Avestaca, Eski Persçe) yazılı kaynaklarını gözden geçirerek Türkçe’nin izini sürmektedir. Çalışmada binlerce yıl önceye ait başka bir dilin yazılı kaynaklarında, sesin dokusuyla anlamın ışığında, Türkçe’nin varlığına dokunulmak istenmiştir. Türk-Fars dil ilişkilerinde ezberleri bozan bu kitap, yazarın karşılaştırmalı dilbilim yöntemini kullanarak kaleme aldığı bir eserdir. Hint-Avrupa ve Altay dil ailelerinden 125 dil, lehçenin karşılaştırıldığı; Hint-Avrupa dilleri, Altay dilleri, İranî diller, Fars dili ve Türk dili kökenbilgisi sözlüklerinin yanı sıra birçok kaynağın tarandığı çalışmada, günümüze kadar Farsça’dan Türkçe’ye geçtiğinden kuşku duyulmayan, namaz, küre, tava, çare, ciğer, zırh, çene, kenar, tava, kırmızı, köhne gibi sözcüklerin aslında çok eski devirlerde Türkçe’den eski ve orta İranî dillere geçmiş olduğu ileri sürülmektedir. Altmış sekiz sözcüğün mercek altına alındığı çalışmada, Türkçe sözlüklerde Arapça kökenli olduğu belirtilen kubbe, tabak gibi sözcüklerin de Türkçe’den orta dönem İranî dillere, İranî dillerden Arapça’ya geçtiği daha sonra Arapça aracılığıyla Türkçe’ye döndüğü savunulmaktadır. Elinizdeki kitap bu yönüyle Türk diline ait en eski sözcükleri gün ışığına çıkarırken, karşılaştırmalı dil bilim, Altay dilleri, dil ilişkileri gibi önemli konuları gündeme getiren akademik bir çalışma olması bakımından, büyük bir önem arz etmektedir.

Benzer Kitaplar