İslam sonrası dönemde Farsça, Farsların yanısıra Türk hakanları, saray ve edebiyat çevrelerinin de yoğun çabalarıyla Arapça’dan alınan kelimelerle daha da zengin, oldukça gelişmiş bir edebiyat dili düzeyine yükseltildi; bu dilde zengin ve özgün bir edebiyat oluşturuldu. Bu edebiyat; köklü geleneklerinden, şiirin her türlü motif ve ilham konularına varıncaya kadar yerli yerine oturması, gelişmesi ve varlığını önemli ölçüde Türk hükümdar saraylarının himaye ve teşviklerine borçludur. Türk hanedan saraylarında edebî dil Farsça’ydı. Gazneliler, Selçuklular ve Harizmşahlar dönemlerinde saraylar ve çevreleri, Fars dili ve edebiyatı’nın bir atölyesiydi. Farklı uluslardan Farsça yazan şair ve yazarlar, bu saraylar çevresinde takdir ve himaye gördüler. Varlığını Arapça ve Farsça kelimelerin yoğun etkisinde sürdürmüş Divan Edebiyatı’mız da, bu dilin derin etkisinde kalmıştır. Anadolu topraklarında geçirdiği bu uzun süreçte Farsça, bilim ve edebiyat dünyasının hizmetine sunulması gereğine inandığımız yüz binlerce yazma eseri, oldukça yüklü kültür hazineleri olan kütüphanelerimize armağan etti. Aynı dönemlerde Farsça’dan dilimize çok sayıda kelime, tamlama ve deyim de girdi.