Bu albümü hazırlarken, binbeşyüze yakın görüntü karesi geçti elimden. XIX. yüzyıl sonu - XX. yüzyıl başı gözle görülür bir ikonografik artış olmuş, Eskişehir ve çevresi konusunda; bunların yabana atılamayacak bir bölümünü yabancılara ve azınlıklara borçluyuz. Osmanlı İmparatorluğu, çöküşünün hazırlandığı süreçte, başkent Dersaadet'ten başlayarak, egzotizm tutkunu oryantalistlerin mıknatısına kapıldıkları büyülü diyara dönüşmüş, seyyahlar ellerinde fotoğraf makinaları, Anadolu yarımadasına sokulmakta gecikmemişler, ilk arkeologlar ilk kürekleri toprağa vurmaya koyulmuşlardı. Eskişehir'in de bu ilgiden bir ölçüde nasibini aldığı söylenebilir. Kurtuluş Savaşı birçok Anadolu kentine "gazi", "kahraman", "şanlı" sıfatlarının eklenmesine yol açmıştır, Eskişehir'in onlardan aşağı kalır tarafı oysa yoktu: Şehrin düşman ordusu tarafından yanıp yıkılan bünyesinden elimize bu albümün fotoğrafları kalmıştır; insan kayıplarını, göçe maruz kalanları, hayatlarına neredeyse sıfırdan başlayanları saymıyorum. — Enis BATUR "Eskişehir 'havai' bir şehir mi? Havai sayılır mı bilmem, ama büyüklenmeyen bir şehir. Büyümeyi de bilmeyen bir şehir. En çok 'kendine gelmiş' denebilir ya da 'kendine dönmüş' bir şehir . Çocukluğu seçmiş. Eskişehir bir çocuk şehir. Belki de son yıllarda sıkça yayımlanan Anadolu haritasında şakacı bir yıldız gibi göz kırpması da bundan. Çocuk şehir, demek ki şaka gibi bir şehir demek de mümkün. Güldürme ustası Nasrettin Hoca'dan ve Türkmen kocası Yunus Emre'den bir adım bile bugüne gelmemiş. Orda kalmış, onlarla. Onların sıcaklığında, sakinliğinde ve içtenliğinde. Adı içinde, çocukluğu içinde bir şehir: Eski-Şehir. Şakacıktan şehir. Şakacı şehir. Hocam Ergin Günçe "Biz eskiden yeni çocuklardık şimdi eski çocuklarız" dizesini en çok Eskişehirli eski ve yeni çocuklar için yazmış olmalı. — Haydar ERGÜLEN