Nasıl ki bir bebek annesinden korkmaz ise bir kul, Allah'ından korkmaz, ama ona muhtaçtır. İşte bu yüzden Erenler kendilerine fakr derler. Bebeği annesinin gözünde değerli kılan kendisine muhtaçlık durumudur. Ermiş bir insanı da Tanrı'nın indinde bebekle aynı kılan insanın kendisine muhtaçlık halidir. İnsanların önünde gurur ve kibir satanlar, Tanrı'ya en büyük şirki koşanlardır, çünkü fiilen Tanrı'ya muhtaç olmadıklarını, büyüklük sattıklarını göstermek isterler her daim, mütedeyyin insanlara. Oysa bir bebek ya da çocuk gururdan kibirden öte, onun yargı ve yetisinden, verdiği sahte zevkten uzaktır, yoksundur. Hz. Muhammet, “şirk, yalçın kaya üzerinde yürüyen karıncadan (ayak sesinden) daha gizli bir özellik taşır.” demiştir. Öncelikle insanın kendisini Allah'tan gayrı ve bağımsız bir varlık olarak görmesi bir çeşit yanılgı, hatta şirk sayılır. İnsan da Tanrı'dan çıkıp gelmiştir, yeniden Tanrı'ya dönecektir ki bu bir devr-i daimdir. Bizim inancımızda bütün evreni, insanı kemâlâta erdirmek için sürekli bir çaba vardır. Arif için öte dünya, Ahiret bu dünyaya açılan bir penceredir. İnsanoğlunu karanlık dünyadan aydınlık bir dünyaya getirir. Bir varlığın zahirine (görünen yanına) varılmadan onun batınına (iç yanına) varılmaz. Zahir, batına varan köprüdür. Yaprak, âşık olunca çiçeğe, çiçek âşık olunca meyveye dönüşür. İlahî aşk da böyledir. Tanrı, bizde kendi hizmetçisini değil, herkese hizmet eden kendisini görmeyi sever. Tanrı ister ki insanın kandili kendi büyük yıldızlarından daha çok ışısın. Sevginin ne tutsağı ne de kulu olunur. Sevgi kendisine sonsuz yeten bir duygudur. Her ne istenirse onun sevgiden bir süt gibi sağılması gerekir. Bir kaynaktan eğilip de içilen sudur sevgi. Bu yüzden ne efendisi ne de kölesi, olsa olsa delisi. Elinizde bir damlayla çıkıp gelin, size deniz bağışlanıp uğurlanacaksınız. Eğer bir güne sevgiyle başlıyorsanız ağzınızdan tek çıkan söz şükürler olacaktır. Eğer Tanrı'yı bilmek istiyorsanız sır çözücü değil, sır yolcusu olunuz. İnsan, Allah'ını sırlarını kendi varlığını fark ederek kavrayacaktır. Bunu anladığında halife makamına çıkmış olacaktır. Hakk'ına korkuyla bağlı kişi kendisini sürekli günahkâr hisseder. Hayat onun için bir zulme dönüşür. Korkulardan azade, sevgilerden bağımlı kişi, dört kapıdan kırk makamdan geçerek Hakk'ın diniyle, ahlakıyla birleşecek, bütünleşecektir. İnsan kâinatın, evrenin, Hakk'ın bir parçası olduğunun bilincini taşımaya başladığı andan sonra ölümden de korkmayacaktır, çünkü onun ruhu ortadan kalkmayacak, evrenin ruhuyla birleşecektir, çünkü o giderken arkadan “Hakk'a yürüdü, Hakk'a uçtu” denecektir.