Aynı anda hem Pulitzer Ödülü’nü hem New York Drama Eleştirmenleri Ödülü’nü alan ilk oyun olma özelliğini taşıyan En Güzel Günlerin, 1939’da San Fransisco’nun köhne bir rıhtım barında geçen beş perdelik bir dram. Oyunu, “Her yazar bir işçidir nasılsa” saikiyle New York’taki bir otel odasında her gün bir perde yazmayı planlayarak, bir işçinin haftalık çalışma süresi olan altı günde bitirmeyi hedefleyen Saroyan, hakikaten bu sürenin sonunda altı olmasa da beş perde yazmayı başarır. Böylelikle Saroyan asıl hedefine de ulaşmış olur: Kısa süre içinde çok çalışarak “Bir emekli onuru ve gururuna kavuşmak”. En Güzel Günlerin’de Amerikan toplumundaki adaletsizliklerin eleştirisini yapan yazar, zenginlerin kontrolü ve tekelinde olduğunu düşündüğü Pulitzer Ödülü’nü de bu sebeple reddeder. Yazıldıktan hemen sonra hiç vakit kaybetmeden Broadwayli bir yapımcı tarafından satın alınan oyun, her ne kadar yazarın Broadway’de sahnelenen ilk oyunu olmasa da (ilki 1938-39 sezonunda sahnelenen Yüreğim Dağlardadır’dır) onun kendini, öykü türünde olduğu gibi, oyun yazarlığında da hiç görülmemiş şeyler yapabilecek ölçüde yaratıcı ve nitelikli bir yazar olduğunu kanıtlamasını sağlar. Bu oyun birçok eleştirmen tarafından absürd tiyatronun (Kel Şarkıcı’dan 11, Godot’yu Beklerken’den 14 yıl önce yazılmıştır) habercisi ve Yeni Amerikan tiyatrosunun ortaya çıkmasındaki en önemli adımlardan biri olarak kabul görülür. Oyun, 1948 yılında Hollywood tarafından sinemaya da uyarlanmıştır.