''Faili meçhuller, katliamlar, ölümler arasında ruhumu korumak için daha sık sarılıyorum kitaplara. Gevezelikte sınır tanımıyor insanlar. Herkesin cehaletle paketlenmiş ve asla kuşku duymadığı kurtuluş planları var. Garip; biri kayboluyor mesela, ardından bakakalıyor kalabalık, birçoğu fark etmiyor. Genç bir adam tekmelerle öldürülüyor, ailesi acılı biçimde yasta, uçsuz bucaksız bir keder bu. Günlük yaşam akıyor. Ama hep konuşan ağızlar var görüyorum. Bir an sussalar, düzen donacak, hakikat tüm çıplaklığıyla çıkacak ortaya ve oyun bozulacak. İşte bu olmasın diye çaba. Rengârenk sözler, uyuşmuş kalabalık bu yüzden sürekli övülüyor. Uzakta olanı fark etmiyoruz veya nasılsa “bana bişey olmaz” deyip geçiştiriyoruz. Bir anda şiddetin gürültüsü kulakları sağır ederce artıyor. Bugüne dek hep gerilimli, yıkıcı günler gördüm, öykülerini okudum. Şimdi iyice tutsak edilmiş hâldeyiz. Umudumu çalıyor esen rüzgâr. Faşizm üstüne bunca düşünüyor, okuyor olmam rastlantı değil elbette.” Enver Aysever, içinden geçmekte olduğumuz ağır günlerin getirdiği üzüntüyü, acıyı, öfkeyi, mücadelenin gerekliliğini, yazma sürecini Elli Yaşa Doğru Buruk Günce’sinde okurla dertleşerek, açık yüreklilikle anlatıyor.