Küresel ekonomi belki son yıllarda ortaya çıkmış bir kavram, ama ekonominin küreselleşmesi hiç de yeni değil. Dünyanın toprak altı ve toprak üstü kaynakları hem farklı farklı oldukları, hem de her yerde bulunmadıkları için eski tarihlerden itibaren ticaret yoluyla gezegen etrafında dolaşmaya başladılar. Bu dolaşım döngüsü kimi ulusların lehine olurken birçoğunun da aleyhine gerçekleşti. Zengin olanlar daha da zenginleşirken fakirler ellerindekini de kaybetti. Dünya ekonomisini yönettiklerini söyleyebileceğimiz uluslar daha fakir ulusların hem doğal kaynaklarından hem de ucuz işgücünden faydalandılar ve buralara sahip oldukları yaşam ve tüketim alışkanlıklarını yerleştirerek kendilerine yeni pazarlar yarattılar. Dünya ekonomisinin merkez bölgeleri diye bilinen Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Japonya’ya artık Yeni Sanayileşen Asya Ülkeleri de katılıyor. Bunlar dışındaki ülkeler, dünya ekonomisinin yarı periferik ve periferik bölgelerini oluşturuyorlar hala. Bu kitap ekonominin küreselleşmesinin yanı sıra, dünyanın her köşesinin, özellikle üçüncü dünyanın, dışa açılmaya başlayarak merkez uluslar yönetimindeki küresel ekonomiye entegre olma süreçlerini ve bundan hem ekonomik hem de toplumsal açıdan ne şekilde etkilendiklerini tarihsel boyutuyla inceliyor.