Yazı senin. Bir cümleyi buradan alıp öteki tarafa taşıyabilirsin; bir cümleyi tümden kaldırıp bir daha gelmemek üzere metnin dışına atabilirsin. İstersen, şimdi, şu anda bitirebilir, istersen nefesin tükenene kadar sürdürebilirsin bu yolculuğu. Üstelik her adımını kendinin ve yalnız olarak belirlediği bir yolculuk bu; üstelik, öncesinde defalarca üzerinden geçtiğin halde görmediğin bir ayrıntı, bir dönemeci, bir çukuru, bir ağaç kümesini, bir bahçeyi görerek kendine şaşmıyorsun sadece, yaşıyorsun da bütün bunları. Olduğundan daha farklı ama yazının kendine özgü derinliği içinde. İnsan, ancak yalnız ve yazarken tam olarak görebiliyor kendini; bunun dışındaki bütün görmeler bir yanıyla hep eksik kalıyor. Ama şimdilerde ne insanın kendini tamamen yalnız hissedeceği evler ne de yüreğini sürgüleyip sürgit yazabileceği ortamlar mevcut. Modernizm evleri de yazmayı da sanallaştırarak insanın koyu mavi, derin ruhunu bir okyanus olmaktan çıkarıp yapay göletlere çevirdi. Dünyanın küçülmesine en çok ayak uyduranlardan biri de günümüz insanının yüreği değil mi?