Her savaş bir düşmanı zorunlu kılıyor: İki haki renkli asker, beyaz sayfalarda açılmış kurşun delikleri gibi görünen çukurlarda tetikte bekliyor. Sayfaları ayıran dikiş izi onları düşman kamplara bölüyor. Bir askerin iç sesinden diğerinin ne menem bir canavar olduğunu öğreniyoruz: “O, vahşi bir yaratık. Merhamet nedir bilmez. Kadınları ve çocukları öldürüyor. Sebepsiz yere öldürüyor. Eğer ortada bir savaş varsa bu tamamen onun suçu. Tüm bunları biliyorum çünkü aptal değilim. Bunu el kitabında okudum.” Oysa düşmanın da bir el kitabı var. Üstelik bu el kitabı askerin el kitabına tıpatıp benziyor. Bir farkla: Orada düşman olarak resmedilen, askerin ta kendisi! Birçok dile çevrilen ve başta Amnesty International olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından güçlü bir barış savunusu olarak sahiplenilen resimli kitap, düşmanın, propaganda edilen canavar değil, bir aileye, arkadaşlara ve hayallere sahip senin benim gibi bir insan olduğunu gözler önüne seriyor. Kırmızı ve haki rengin hâkim olduğu Düşman -barış için bir kitap- iki tam sayfaya yayılan perde metaforuyla savaşı bir “oyuna” benzetmekle kalmıyor, perdeyi aralayarak okuru savaşın gerçek yüzüne ve onun sahne arkasına bakmaya da zorluyor.