“Yirmi dört esmer köle, Prens Amgiad'ı halifenin sarayına götüren görkemli kadırgada kürek çekiyordu. Fakat erguvan rengi pelerinine sarınmış prens, koyu mavi, yıldızlarla dolu gökyüzünün altında güvertede yatıyordu ve bakışları” Buraya kadar küçük kız sesli okumuştu, fakat şimdi gözleri uykudan aniden kapanıvermişti. Anne babası birbirilerine bakarak gülümsüyorlardı, Fridolin ona doğru eğilip sarı saçlarını öptü ve dağınık masanın üzerinde duran kitabı kapattı. Çocuk sanki suçüstü yakalanmış gibi babasına bakıyordu. “Saat dokuz, uyku vakti” dedi babası. “Vierundzwanzig braune Sklaven ruderten die prächtige Galeere, dieden Prinzen Amgiad zu dem Palast des Kalifen bringen sollte. DerPrinz aber, in seinen Purpurmantel gehüllt, lag allein auf dem Verdeckunter dem dunkelblauen, sternbesäten Nachthimmel, und sein Blick” Bis hierher hatte die Kleine laut gelesen; jetzt, beinahe plötzlich, fielenihr die Augen zu. Die Eltern sahen einander lächelnd an, Fridolinbeugte sich zu ihr nieder, kubte sie auf das blonde Haar und klapptedas Buch zu, das auf dem noch nicht abgeräumten Tische lag. Das Kindsah auf wie ertappt. “NeunUhr”, sagte der Vater, “es istZeitschlafenzugehen.”